Makedonyalı Resneli Niyazi Bey
Makedonyalı Resneli Niyazi Bey ve Meşhur Geyiği
Resneli Niyazi Bey günümüzde kimilerine göre yönetime başkaldırmış bir komitacı, asi bir asker; kimilerine göre ise Meşrutiyet’in ilânı yolunda en büyük çabayı göstermiş kahramandır. Döneminde gittiği hemen her yerde el üstünde tutulan, adına marşlar, besteler yapılan ve Hürriyet Kahramanı olarak adlandırılan biridir.
Resneli Niyazi Bey Manastır’a gitmek üzere yola koyulduğunda Manastır’a bir günlük mesafede iken kendilerine katılan askerlerin arasında bir geyik görmüş ve onu sahiplenmiştir. Onu kendi elleriyle beslemiş ve bir an olsun yanından ayırmamıştır. Hatıratında bu olayı “Geyiğin Kılavuzluğu” başlığı altında şu şekilde dile getirmektedir:
Yolda çeteye katılmak üzere o gün Manastır’dan birkaç gün önce kaçmış olan altı jandarma, birkaç sivil yanlarında bir Geyik olduğu halde bize katıldılar. (…) Tüm gözler iki yaşını henüz bitirmemiş olan bu Geyiğ’e çevrilmişti. Kimi Karaca, kimi Geyik olduğunu ortaya atıyorlardı. Jandarmalardan biri bu bilmeceyi çözdü, bunun henüz iki yaşını tamamlamamış dişi bir geyik olduğunu ve Prester sırtlarında önlerine çıkan bu insancıl hayvanın okşamalara aldanarak kendilerini çekinmeden izlediğini anlattı. Herkes bu hayvanı okşuyor, seviyor kutsallığına inanıyordu. (…) Daima önde giden ve askerin önünde sıçrayan geyik adeta bize kılavuzluk ediyor. Bir içgüdüyle bizi amacımıza koşturuyordu.
Müşir Osman Paşa’nın evinin basılıp esir alınması olayında da geyik baş aktörlerden biridir. Resneli Niyazi Bey’in kardeşi Osman Fehmi Bey, Müşir Osman Paşa’nın yakalanıp evden dışarı çıkarıldığında geyiği gördüğünü ve şaşırarak geyiği sorduğunu dile getirir. Devamında ise Resneli Niyazi Bey’in “Bu da tabiatın mümessilidir Paşa Hazretleri. Görülüyor ki hürriyet mücadelesinde tabiatta bizimle beraberdir” ifadelerini kullandığını belirtmektedir.
İsyan amacına ulaştıktan sonra Resneli Niyazi Bey o dönemde gün geçtikçe ününe ün katmıştır. Tabi bu durum Resneli Niyazi Bey’in geyiğinin de ün kazanmasına neden olmuştur. Bu geyik o dönemde o kadar konuşulmuştur ki “geyik muhabbeti yapma” deyimi bu olay üzerine oluşmuştur. Geyiğin ünü saraya kadar ulaşmıştır. Hatta İstanbul ahalisi gibi Sultan Abdülhamid'in kardeşi veliaht Mehmet Reşat da üç oğluyla birlikte geyiği seyretmeye gitmiştir. Peki, bu dönemde bu kadar ünlenen hatta o dönem doğan kız çocuklarına “Gazal” isminin verilmesine neden olan bu geyiğin sonu ne olmuştur? Bu sorunun cevabını da Refik Halid Karay’dan dinleyelim:
Nihayet II. Abdülhamit rejimi yıkılır, geyik de öbür hürriyetseverler ve mücahitler gibi İstanbul’a gelir. Gelir de arkadaşları gibi refah yüzü görür, bir saray ahırına mı sokulur, önüne yonca demetleri, sütle yoğrulmuş kepek, arpa yahut yulaf mı konulur? Hayır, zavallıyı alıp “Direklerarası” köşesindeki “Letafet” apartmanına götürdüler. Alt katta, ışık girmez, hava almaz bir bodrum bölmesine kapattılar. İşte Niyazi Bey’i hürriyet arkadaşlığıyla destekleyen bu aziz hayvancağızı ben o bodrumda ziyarete gittim. “Cemiyet-i Mukaddese” menfaatine-ne ayıp şey değil mi? bir kuruş mukabili ahaliye seyrettiriyorlardı. İçeriye girince, yaş gübre ve mayhoşlaşmış kuru ot kokusundan genzim yandı, gözlerim sulandı. Önce karanlıktan ne tarafta durduğunu sezemedim; loşluğa alıştıktan sonradır ki, kenarda bir kıpırdama fark ettim. Artık iyice görüyordum. Biçareyi kalın kirli bir iple dipteki kazığa bağlamışlar. Önünde nemli ot kırpıntıları ve boyaları yer yer dökülmüş porselen eskisi, çamurlu tortu ile sıvanmış bir leğen… Güya su kabı! Hürriyet Geyiği’nin yüreği öyle burkulmuş, kara ve iri çok güzel gözleri öylesine mahzun, malihülyalı ki içim sızladı.
Ölmüş müydü? Yoksa kesilip eti bir Beyoğlu lokantasına satılmış mıydı? Bilmem. Fakat o devirde, mesela Tokatlıyan gibi maruf lokantalarda, geyik değilse de av etleri arasında karaca bulundurmak adeti; belki dirisinden umduğu faydayı temin edemeyen hürriyetperverelerin bir uşağı, Meşrutiyet tarihinde yer eden şu bedbaht geyiğin ölümünden birkaç mecidiye kazanmıştı!
Doğrusunu isterseniz-yeri belli olsaydı-hürriyet geyiğinin kemiklerini Abide-i Hürriyet’in içine değilse de civarına gömmek icap ederdi. O, ayrıca bir zamanlar beraber dolaştığı arkadaşlarının ne katillere ne kitlelere ne harplere ve perişanlıklara karışmadan silinip ortadan kaybolması itibariyle, en masumu idi.
Resneli Niyazi Bey’in Öldürülmesi
Resneli Niyazi Bey öldürülmesinden bir gün önce eşine teslim edilmek üzere adeta veda metni niteliğinde olan bir mektup kaleme almıştır. 22 Mayıs 1913 tarihli Tanin Gazetesi’nde yayınlanan bu mektupta Niyazi Bey’in adeta ölümünü haber verdiği görülmektedir. Resneli Niyazi Bey mektupta, “kader-i ilâhî böyle imiş”, dedikten sonra “hemşerilerimle güzel geçinmezseniz size hakkımı helal etmem” diye eklemiştir. Sonrasında “benim için yanacaksınız lâkin ileriye varmayın, ruhumu muazzep edersiniz. Emr-i ilâhî böyle imiş ne çare” diye devam etmiştir.
Resneli Niyazi Bey’in öleceğini bu denli hissetmesinin sadece bir histen ibaret mi yoksa aldığı bir bilgiden mi kaynaklandığı gizliliğini korumaktadır. Ancak ölümünden sonra büyüklerinin ailesine yardım etmesi vasiyetinde bulunabilecek kadar ölüm hissini yaşamıştır. Resneli Niyazi Bey’in “büyüklerimiz” den kastı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ileri gelenleri olduğu açıktır. Resneli Niyazi Bey Fiyeri’nden Avlonya’ya doğru hareket ettiğinde at sırtında zorla durabilmektedir. Hastalığı oldukça ilerlemiş ve onu son derece zor bir duruma sokmuştur. 17 Nisan 1913 tarihinde sabah saatlerinde bir vapur olmasına rağmen Resneli Niyazi Bey akşam saatlerinde olan bir başka vapur ile yola koyulmayı istemiştir. Avlonya’ya vardığında öncelikle bir otele yerleşmiş, vapur saati yaklaştığında ise korumalarıyla birlikte vapura binmek üzere iskeleye doğru hareket etmiştir. İskeleye vardıklarında kalabalık içerisindeki dört kişilik bir gurubun içinden sıyrılan bir kişi Resneli Niyazi’ye peş peşe ateş ederek onun orada ölmesine neden olmuştur. O an yanında olan Kâzım Orbay olayı şu ifadelerle anlatmaktadır:
Dört kişilik bir gurup yavaş yavaş iskelenin uç tarafına doğru geldiler. Bunların bir maksatla oraya geldikleri sezilmedi. Bu gurupun içinden biri, cebinden çıkardığı bir tabanca ile, Niyazi Bey’in sırtına ve başına dört beş el ateş etti. Niyazi Bey’in bu anda: Niçin be?.. dediğini işittim.
Resneli Niyazi Bey vurulduktan sonra göğsünü tutarak dizlerinin üzerine çökmüş ve bir süre o şekilde kaldıktan sonra yüzükoyun bir şekilde düşmüştür. Panik ve korku içerisinde insanların oradan oraya koşmasından yarım saat kadar sonra ortalık yatışmış ve Resneli Niyazi Bey’in naaşı kaldırılmıştır. Resneli Niyazi Bey’in vurulduğu an söylediği “Niçin Be?” sorusunun cevabı halen muallâktadır. Ancak Resneli Niyazi Bey’in otopsisini yapan Doktor Mazlum Paşa’nın belirttiğine göre ölüm nedeni bacağına ve göğsüne aldığı kurşunların neden olduğu iç kanamadır.
Resneli Niyazi Bey’in neden öldürüldüğü konusunda bugüne kadar ulaşılmış kesin bir bilgi henüz söz konusu değildir. İşte bu nedenledir ki “Ne şehittir ne gazi hiç yoluna gitti Niyazi” sözü o günden bugüne söylenir olmuştur.
Resneli Niyazi Bey’in döneminde ünü rütbesinin önüne geçmiştir. Kendisinden Çok daha üst rütbeli komutanlar bile kendisine saygı duymaktaydı. Şüphesiz buna neden olan şey Meşrutiyet’in ilânı sırasında göstermiş olduğu gayretlerdir. Ancak bakıldığında bu ününe rağmen ihtilâl sonrasında herhangi bir görev almadığı görülmektedir. Özellikle Talat Bey ve Enver Bey devlet yönetimindeki basamakları çıkıp, rütbeleri de aynı hızda yükselmesine rağmen, tabiri caiz ise Resneli Niyazi Bey olduğu yerde kalmıştır.
Niyazi Bey’in eşi Feride Hanım yaptığı bir konuşma sırasında Resneli Niyazi Bey’in en büyük hayallerinden birinin Resne’ye bir hükümet konağı ve bir okul yaptırabilmek olduğunu dile getirmiştir. Yapımı esnasında Resneli Niyazi Bey’in de çalıştığı hatta inşaat sırasında düşüp ölüm tehlikesi geçirdiği bu bina hükümet konağı olarak inşa edilmiştir. Resneli Niyazi Bey Sarayı ismi daha sonraki dönemlerde bu binaya verilen bir isimdir ve halen bu isimle adlandırılmaktadır. Ayrıca Resneli Niyazi Bey bu binada ne çalışma ne de oturma fırsatı bulmuştur.
Balkan turu gezimiz de değerli misafirlerimiz, alanında uzman tarihçi rehberlerimiz nezaretinde, Resneli Niyazi Bey’in mücadelesini verdiği toprakları ve adına yapılan konağı yakından görme imkanına kavuşmuş olacaklardır.
Derleyen : Feridun CESUR
Kaynak Kişi: Kadir Girit