Estergon Kalesi
Macaristan ve Osmanlı tarihinde önemli bir yere sahip olan kale, 13. yüzyıl başlarında inşa edilmiştir. Estergon Kalesi, 1241’de yaşanan Moğol İstilası’na kadar Macar Krallığı’nın idari ve dini merkezi olarak işlev görmüştür. Osmanlı Devleti Estergon Kalesi’ni ilk defa 1543 yılında, o dönemde Avusturyalılar’ın yönetiminde iken zapt etmiştir. Kale, 1683 yılında Osmanlı yönetiminden çıkmıştır. Osmanlıların kaleyi almak için Macar Kralı Janos’un 1540 yılında ölmesi üzerine harekete geçmiştir. Avusturyalılar ve Osmanlılar arasında Macaristan’ı yönetmek için çıkan rekabet sonucu Kanuni Sultan Süleyman 1543 yılında Edirne’den’den yola çıkarak kaleyi kuşatmıştır. Kalenin ilk defa Osmanlılardan çıkması 1595 yılına denk gelir. Alman, Leh ve Venediklilerden oluşan büyük bir ordunun kaleyi kuşatması sonucunda küçük bir orduyla kaleyi savunan Sokulluzade Lale Mehmet Paşa, teslim olmak zorunda kalmıştır. Ünlü Estergon Kalesi Türküsü de bu kuşatmaya bizzat şahitlik eden Osmanlı tarihçisi İbrahim Peçevi’nin kayıtlarından esinlenilerek yazılmıştr. Osmanlılar için oldukça önemli olan kale, 1605 yılında tekrar ele geçirilmiştir. Bu tarihten itibaren de 78 yıl Osmanlıların elinde kalmıştır. Estergon Kalesi 1683 yılında, Avrupalıların oluşturduğu Kutsal İttifak sonucunda Osmanlıların elinden kesin olarak çıkmıştır.
Estergon Türküsü’nün hikâyesi
Estergon Türküsü, 1595 yılında Osmanlı devleti'nin kaleyi teslim etmek zorunda kalması üzerine yazılmış, içli bir türkü. Kanuni Sultan Süleyman’ın 1543’teki fethinden yaklaşık elli yıl sonra Leh, Çek ve İtalyanlardan oluşan 80 bin kişilik haçlı ordusu tarafından kuşatıldığında, Estergon Kalesi’nde yalnızca beş bin Türk askeri bulunuyordu. Hiçbir şekilde yardım alma ihtimali bulunmayan kale muhafızı Kara Ali Bey’in “Biz Rumeli gazileriyiz; kelle verir kale vermeyiz!” sözüyle kuşatma uzadı. Kuşatmanın uzaması düşman askerlerini yöneten kumandanların kendi yönetimlerindeki askerleri kırbaçlamaya başlaması üzerine Kara Ali Bey, “Şu mel’un kumandan yere düşürülürse kâfir askerlerinin hepsi geri dönecektir. Kim onu vurursa kendisine dilediği verilecektir!” dedi. Bu söz üzerine bir asker düşman kumandanı öldürürdü ancak Estergon Kalesi kumandanı Kara Ali Bey de şehit oldu. Kalede kıtlık ve susuzluğun başlaması ve yeniçerilerin ayaklanmasıyla kale düştü. Aralarında Anadolu Beylerbeyi Lala Mehmet Paşa’nın da bulunduğu esirler Tuna Nehri’ndeki gemilere bindirilerek Vişegrad‘a götürüldüler. Bu acıyı nesilden nesile aktaran Estergon Türküsü böyle doğdu.
Estergon Kalesi subaşı durak
Kemirir içimi bir sinsi firak
Gönül yâr peşinde yâr ondan ırak
Akma Tuna akma ben bir dertliyim
Yâr peşinde koşar kara bahtlıyım
Estergon Kalesi subaşı hisar
Baykuşlar çağrışır bülbüller susar
Kâfir bayrağını burcuna asar
Akma Tuna akma ben bir dertliyim
Bu ateşle yanar kara bahtlıyım
Estergon Kalesi subaşı kale
Göklere ser çekmiş burçları hele
Biz böyle kaleyi vermezdik ele
Akma Tuna akma ben bir dertliyim
Estergon’u vermiş kara bahtlıyım...
Eldar UKA